Ebrulu Söyleşi

Yavuz Ali Sakarya: Bu haftaki konuğumuz, ikinci işi olarak “ebru” ile uğraşan, asıl işi beslenme ve diyet uzmanlığı olan Evren Kakan. İşi beslenme olduğu için, sanatı da onun bir dalı olan “ebru”yu da bir  beslenme konusu olarak algılıyor ve gerçek anlamda “ruhun gıdası” bir sanat dalı olarak görüyor. Söyleşiye ısınmak için “ebru” diyoruz. Sizce “ebru” nedir?

Evren Kakan:  Ebru, kitre veya benzeri maddelerle yoğunluğu arttırılmış su üzerinde özel fırçalar yardımıyla topraktan elde edilen tabii boyalar serpilerek meydana getirilen desenlerin kağıda alınmasıyla elde edilen belli geleneğe sahip bir sanat dalımızdır.

Yavuz Ali Sakarya: Evren Hanım, söyleşmeden önce bize biraz kendinizden söz eder misiniz? Ki okuyucularımız sizi öncelikle daha yakından tanısınlar.

Evren Kakan: 1965 yılında Isparta’da doğdum. İlk, orta ve lise öğrenimimi Antalya’da tamamladım. Sonra Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden 1987 yılında Beslenme ve Diyet uzmanı olarak mezun oldum.
1997 yılında Osman Nuri Boyacı sayesinde “ebru” ile tanıştım.
2006 yılında Mukadder Kavas’dan bir süre ebru dersleri aldım.
2007 yılında Sadreddin Özçimi’nin öğrencisi oldum ve Konya’da ebru meşk ettim.
6 Aralık 2010 tarihinde de hocam Sadreddin Özçimi’den icazet aldım.

YAS: İcazet almak ne demek? Bunu biraz açarsanız, okuyucularımız konuyu daha açıklıkla anlayabilirler.

EK: Sanatın inceliklerini öğreten hoca, talebesinin çıkardığı işlerin aslına uygun ve güzel yapıldığını düşünürse, sanatı tahrif etmediğini anlarsa, talebesine icazet verir. Bu bir biçimde, “Bu kişi Sanatı aslına uygun, elinden gelenin en iyisini yaparak yerine getirmekte olup, ebru alanında öğreneceklerini öğrenmiş ve kendisi de öğrenci yetiştirebilir hale gelmiştir” anlamına gelmektedir.

YAS: Atölye çalışmalarını nerede sürdürüyorsunuz?

EK: Antalya’da hobi evimiz olan mekanı atölye gibi kullanıyorum. Gelenekli ebruyu öğrenmek isteyenlere kapım ardına kadar açık.

YAS: Katıldığınız sergi ya da workshoplar (atölye çalışmaları) var mıdır? Varsa, o konuda bizleri bilgilendirir misiniz?

EK: “İlkler” adını taşıyan karma sergimizi, 16 Kasım 2007, tarihinde Antalya’da AHK Art Galeri’de açtık.
Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Etkinlikleri kapsamında, Ebru sanatına yönelik örnekleri bir workshop ile sundum. Bu etkinlik 5 Mayıs 2008 tarihinde Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde gerçekleşti.
Türkiye günleri Karma Ebru sergisine, 30 Eylül 2010 tarihinde Avusturya’da Salzburg ilinde Bahsimi Art House da katıldım.
Ananevi Türk ebrusu yarışmasında mansiyon ödülü aldım. Sergisi, 22 Mayıs 2010 tarihinde İstanbul’da Altunizade Kültür Merkezi’nde açıldı.
Sadreddin Özçimi ve öğrencileri adını taşıyan Ebru sergisine katıldım. Bu sergide 6 Haziran 2010, İstanbul’da Sertarikzade Kültür Merkezi’nde yer aldı.
6 Aralık 2010 tarihinde Konya’da Mevlana Kültür Merkezi’nde Destegül Güzel Sanatlar Mektebi İcazet sergisine katıldım.
5 Mayıs 2011 tarihinde Antalya Güzel Sanatlar Galerisi’nde Sadreddin Özçimi-F.Betül Koyuncu ve Evren Kakan ortaklaşa bir ebru sergisi açtık.
21 Ekim 2011 tarihinde Antalya Rixos Downtown Oteli’nde, Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk İslam Sanatları Sergisi ‘ne katıldım.
Bunların dışında Akdeniz Üniversitesi 1.Uluslararası Kitap Sanatları Sempozyumu ve Ebru Çalıştayı, Ustalar Sergisi, 22-24 Mart 2012, Olbia Sanat Galerisi, Antalya,
International Turkish Culture and Art Workshop, Florida State College Exhibition, 20-28 April 2012, Jacksonville region of Florida, USA.
Ebru Workshop, Türkiye bahçesi, Expo Floirade 2012, 14 Temmuz-11 Agustos 2012, Venlo, Hollanda gibi yurt içi ve yurt dışı sergilere katılarak ebrularımı sanatseverlerle buluşturma olanağı buldum.

YAS: Çalışmalarınızı desteklemek üzere, sizin sanata daha bir şevkle sarılmanızı sağlayan herhangi bir ödül aldınız mı?

EK: Almış olduğum en önemli ödül hocam Sadreddin Özçimi’nin bana tevdii ettiği icazetnamedir.
22 Mayıs 2010 tarihinde ananevi (geleneksel) Türk ebrusu yarışmasında da mansiyon ödülü aldım.

YAS: Akdeniz Üniversitesi Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Derneği’nde Öğrenci Burs Komitesi Üyesi olarak çalıştığınızı, bu dernek aracılığıyla ihtiyaç sahibi öğrencilere karşılıksız burs temini konusunda da bir ekip çalışması yaptığınızı, ebru çalışmalarınızı hayırlı işlerle taçlandırdığınızı biliyoruz. Emeklilik öncesinde Akdeniz Üniversitesi bünyesinde diyet uzmanı ve işletme müdürü olarak da uzunca bir süre çalıştınız. Benim sorum şu olacak. Sanatta diyet olur mu? Bir diyet uzmanı olarak ne diyeceksiniz?

EK: Sanatta diyet olur. Bu sanatçının yaratıcılığını, özgünlüğünü kısıtlama anlamında değil, işin gereğini yerine getirme konusunda belli bir disiplinle hareket etmek anlamına gelir. Ben de uyguluyorum zaten.  Gelenekli ebruda sıkı sıkıya bağlı olunan disiplin zaten kendisini bir diyet olarak bizlere gösterir. Nasıl hastalığınıza ait reçeteye uymak zorundaysak, geleneğimizden gelen, ustalarımızın yaptığı reçeteleri de uygulamalıyız ki, teşpihte hata olmaz, ruhumuz ve o esere bakanlar da şifa bulsun.

YAS: Ebru,anlam itibarıyla ne demektir?

EK: “Ebru” adı, Farsça’da “bulut, bulut gibi” anlamına gelen “ebri” sözcüğünden türetilmiştir. Türkçede ebru kelimesi daha ahenkli bulunduğu için, sanat isim değiştirmiş ebru kağıdı veya ebruculuk denilmeye başlanmıştır.

YAS: Ebru sanatımızın tarihçesi için neler diyebiliriz? Arkasında kim var? Kimler yaratmış, zaman içerisinde nasıl gelişmiştir?

EK: Ebru Sanatının menşei tam olarak bilinmemektedir.
Anadolu’da yapıldığı bilinen en eski ebrûların 16. yüzyıla ait olduklarını görmekteyiz.
Mustafa Düzgünman’a kadar ebrulara imza atmak gibi bir alışkanlık olmadığı için ebrucuları isim isim belirleyememekteyiz. Yakın tarihimiz dışında ismi belirlenebilen ebrucularımızın ilki Hatîb Mehmet Efendidir (?-1773). Ebru tarihinde kitrenin kıvamını arttırıp daha canlı renklerde ebrular yapmıştır. Ayrıca iç içe renkler koyarak oluşturduğu halkalara şekil vermiş ve adı ile anılan hatîb ebrusunu ortaya çıkartmıştır. Bir yangında ebrularını kurtarmak isterken ebruları ile birlikte yanarak vefat etmiştir.
Hatîb Mehmet Efendi’den sonra en önemli ebrucularımızdan Hezarfen Edhem Efendi (1829-1904) “Neftli Ebru”yu islah etmiş, en güzel neftli ebruları yapmıştır.
Necmeddin Okyay (1885-1976) Hezarfen Edhem Efendi’den öğrendiği ebruya çiçekli ebruyu katmıştır. Necmeddin Okyay, oğulları Sacid ve Sami Okyayı ve yeğeni Mustafa Düzgünman’ı (1920-1990) yetiştirmiştir. Mustafa Düzgünman hocasının yaptığı çiçeklere papatyayı eklemiştir ve yetiştirdiği talebeleri ile ebru günümüze taşınmıştır.

YAS: Ebru yaparken kullanılan başlıca malzemeler nelerdir desek, ne derdiniz?

EK: Su, kitre veya benzeri kıvam arttırıcılar boya, öd, fırça, kağıt ve tabii ki, bütün bunları bir araya getireceğiniz tekneye ihtiyaç var. Daha sonra farklı ebru türleri için farklı malzemelere de ihtiyaç elbette doğabilir. Mesela taraklı ebru için taraklara, gel git ebrusu ve çiçekli ebrular için “biz” denilen ucu sivri metalden yapılmış gereçlere ihtiyacımız var. Bir de neftli ebru dediğimiz ebru vardır. Orada da tabii neft kullanıyoruz.

YAS: Su ve kullanılan boyaların nasıl bir özelliği var?
EK: Su kireçsiz, klorsuz olmalıdır. Eskiler yağmur suyu kullanırmış. Tercihen arıtılmış su kullanılmalıdır.
Boyalarsa, eskiden doğada bulunan topraktan doğal olarak elde edilirmiş. Bu toprak elekle elenip, dest-seng (el taşı) ile ezilerek kullanıma hazır hale getirilirmiş. Biz de atölyede değişik renkte toprakları defalarca yıkayıp süzmekte daha sonra da macun kıvamına getirene kadar ezmekteyiz.

YAS: Yani boyayı topraktan mı elde ediyorsunuz?
EK: Evet. Üstelik sadece ezme işleminden geçirmek de yetmiyor. Ezilme işleminden sonra yine defalarca yıkamak suretiyle artıklardan arındırıp kullanmaktayız. Bu boya hazırlanışı haliyle oldukça uzun bir süreç gerektiriyor. Türk ebrusunda “suda erimeyen, kâğıda zarar veren asit ve kazein gibi yabancı maddeler içermeyen ve güneşte solmayan” her tür boyar madde kullanılmıştır.

YAS: Öd nerede kullanılıyor?
EK: Bazı kişiler öd kullandığımızı öğrenince gülüyor ve bazen tiksintiyle karşılık veriyorlar. Halbuki bir ebrucu için öd demek hayat damarlarından sanki birisi demek. Çünkü öd kitre üzerinde kullandığımız boyaların birbirine karışmasını önleyen hem de boyanın kitre üzerinde durarak kitreye karışmasını önleyen ebruculuktaki en önemli maddelerden birisidir.

YAS: Ödü boyaya nasıl karıştırıyorsunuz ve öd nasıl oluyor da biraz önce söylediğiniz işlevi yerine getiriyor?
EK: Ödü bir damlalık vasıtasıyla boyaya damla damla ekliyoruz. Tabii ki istenilen ayara gelene kadar. Böylece kitre üzerine serpilen boyalar batmadan yüzebiliyorlar. Çünkü Sığır ödünün içerisinde bulunan yüzey aktif asitler, kitrenin üzerindeki yüzey gerilimini kırarak boyanın kitre üzerinde batmadan açılmasını sağlıyorlar. İşin kimya cephesi de bu zaten.

YAS: Ebruyu tekneden kağıt üzerine alıyorsunuz. O kağıdın bir özelliği var mı?
EK: Genellikle birinci hamur kâğıdı tercih ediyoruz. Islanınca yırtılmaması ve tekneye yatırırken de zorluk çıkarmaması için 80 – 90 gr. olanı en uygun olanıdır. Türk ebruculuk geleneğinde kâğıt, hiçbir şekilde terbiye edilmez. Hattatlarda ise yazının yazılacağı kağıt uzunca bir terbiye sürecinden geçirilir.

YAS: Bir de boyaları fırça ile tekne üzerine atıyordunuz. Kullanılan fırçaların özellikleri nelerdir?
EK: Kadim ebrucular fırçalarını at kılı ve gül dalından kendileri sarmışlardır. Bizler de aynı yolu takip ediyor ve aynı şekilde fırçalarımızı at kılı ve gül dalından kendimiz sarıp kendi yaptığımız fırçaları kullanıyoruz. Günümüzde ebru malzemesi satıcılığı da artık bir sektör haline geldi. Haliyle geleneğe uygun imal edilmiş fırçaları toplu halde satın da alabiliyorsunuz. Hatta belli bir doğal boya sektörü dahi gelişti. Bu gibi kolaylıklar belki de günümüz gelenekli ebrucularını malzeme arayışından ve imalinden daha çok ebrunun kendi iç estetiğine yönlendiriyor ve geçmişin zanaat dallarından biri olan ebruyu günümüzde ciddi bir sanat kolu olarak görebiliyoruz.

YAS: Peki öğrencilerinize fırça yapmayı öğretiyor musunuz? Yoksa hazır fırça mı aldırıyorsunuz?
EK: Ben kendi payıma, gelenekli ebruyu devam ettirmek özü bozmamak için, icazet aldığım hocalarımla aynı desenleri elde edebilmek ve güzel bir geleneği sürdürmek adına kullandığım fırçaları at kılı ve gül dalı kullanarak kendim sarıyorum. Öğrencilerime fırçanın nasıl sarıldığını öğretiyorum. Nasıl sarılacağını bilmek ve yapacağınız ebruya göre fırça kullanmak önemlidir ama vakit harcamayıp hazır at kılı ve gül dalı ile sarılmış fırça alıp kullacağım da diyebilirsiniz .Tıpkı her renk toprak bulup ezemeyeceğiniz gibi. Bazı boyaları da ebru boyası satan merkezlerden ezilmiş olarak alıyoruz.

YAS: Malzemelerin içinde saydığınız neftin bir özelliği var mı?
EK: Nefti, zemin ebrularının üst boyasında ve neftli ebru isimli ebru çeşidinde kullanıyoruz. Bu neft eskiden Eğriboz adasından geliyormuş. Eskiler buna çam nefti diyorlarmış. Artık bizler o aynı nefti bulamıyoruz fakat farklı bölgelerden gelen tabiî nefti kullanıyoruz. Nefti kulanırken nefte karıştıracağımız boyayı ayrı bir kaba alıyoruz ve daha sonra tıpkı öd damlatır gibi damla damla neft damlatarak karıştırıyoruz. Doğru neft kıvamına ulaşıp ulaşmadığımızı da tekne üzerinde test ediyoruz.

YAS:Kitre nedir, kolay bulunan bir malzeme midir?

EK: İşin özünde kitre, kıvam arttırıcı bir malzemedir. Kıvam artırıcı farklı pek çok madde olmakla birlikte kitre, ülkemizin güney ve güneydoğu bölgelerinde kırlarda yetişen yabani bir dikenin, geven otunun özsuyudur. Bölgede yaşayan köylüler, kırlarda buldukları geven dikeninin gövdesine bıçakla çizik atarlar, birkaç gün beklerler. Bitkinin özsuyu çizik bölgeden akar ve olduğu yerde kurur. Ağaç kabuğunu andırır bir görünüm alır. Bu kabuklar teker  teker toplandıktan sonra hammadde olarak piyasaya sürülür. Aktarlarda ve ebru malzemesi satanlarda bulmak mümkündür.

YAS: Kitre, tarihsel süreç içerisinde hangi aşamalardan geçmiştir ve biraz önce söyledikleriniz ışığında kıvam arttırıcı olarak kitreden başka hangi maddeler kullanılabilir?
EK: Uğur Derman’ın ifadesine göre Necmeddin Okyay kitre, salep, boy tohumu ve ayva çekirdeği de dâhil olmak üzere birçok kıvam arttırıcıyı denemiş, en iyi sonucu saleple almış. Fakat biliyorsunuz salep çok pahalı bir malzeme. Onun bu kadar pahalı olması yüzünden aldığı sonuçlar iyi olmasına rağmen merhum Okyay kitrede karar kılmış. Günümüzde hazırlanma süresi bakımından daha kısa ve hazırlanış bakımından daha kolay olan Norveç kıyılarından çıkartılan deniz kadayıfından elde edilen “caragen” ‘i kullanıyoruz. Gerek kitrede olsun, gerekse caragen’de olsun kıvam ayarları hep aynı şekilde yapılır. Burada ebrucunun hassas kimyacılığı devreye girmek zorundadır. Çünkü bir taraftan kıvam arttırıcıyı güzelce hazırlayabilirsiniz ama diğer taraftan boyaların yüzey gerilimleri devreye girecektir. Aynı kıvam ayarında oluşturulan yüzey gerilimleri farklı farklı olduğundan, her bir kıvam arttırıcı için boyalara ilâve edilmesi gereken öd miktarları da farklı olacaktır. Zaten bir ebrucu için işin en önemli noktalarından birisi de bu kıvamı yakalamaktır.

YAS: Ebru yaparken kullandığınız boyaya tekrar dönecek olursak, bu boya gerçekten doğal boya mıdır ve kimyasal boya kullanmanın nasıl veya ne gibi sakıncaları olabilir?

EK: Ebru geleneğimizin en önemli özelliklerinden biri suda erimeyen tamamen tabii boyar maddeler ve metal oksitler olan toprak boyaların kullanılmasıdır. Türk ebrusunda tabii boyalar kullanılıyor olmasının en büyük sebebi, öncelikle ebru tarihi boyunca ebrucuların, boyalarını tabiattan elde etmek dışında bir yollarının olmaması ve son ebrucuların da ustalarını taklit etmek ve ebru kağıdını kalıcı kılmak gayesiyle aynı boyalarla ebru yapmaya devam etmeleridir. Çünkü hazır boyaların içerisine yapımı sırasında çeşitli asitler ve kazein katılmakta, bu yabancı maddeler de tecrübe edilerek görülmüştür ki zamanla ebru kağıdına ve onun kullanıldığı kitap ya da levhaya zarar vermektedir. Tabii toprak boyaların kullanılmasının bir diğer sebebi de bu boyaların renklerinin güneşte solmamasıdır.

YAS: Anladığım kadarıyla, ebru yapımında kullanılan malzeme son derece önemli, sanatkar hazırladığı malzemeyi, boyayı ne kadar iyi tanırsa, onu o kadar iyi kontrol edebilir. Bu konudaki samimi düşünceniz nedir?

EK: Ben de kendi malzemesini büyük ölçüde kendisi hazırlayan bir ebrucu olarak özellikle belirtmeliyim ki; boya ve diğer malzemelerin huyu suyu tam bilinirse, onların tekne içinde ne zaman nasıl tepki vereceği öngörülebilir. Ebrucu böyle bir öngörüye sahip olunca da başarı şansı çok üst seviyelere çıkar. Ebrucunun ortaya çıkardığı desen yanında kullandığı boya ve gerekli diğer malzemeleri hazırlamadaki ustalığı, renk seçiş ve renklerin birbirleriyle iç içe geçirilmesiyle beraber ortaya çıkan eserin değerini artıracak ya da eksiltecektir. Sanatçı, ebru yaparken, elindeki malzemeyi ne kadar iyi kontrol ederse, o kadar iyi sonuç alır düşüncesindeyim. Aynı zamanda sanatçı, eserine yeteneği yanında kişiliğini de yansıtmayı becerebilmelidir.

YAS: Kağıdımız hazır, kitremiz hazır, boyamız, teknemiz hazır. Ebru nasıl yapılır?

EK: Tekne içerisindeki kitre ya da muadili sıvının kıvam ayarı yapıldıktan sonra, bu sefer de boyaların ayar kontrolü yapılır. Boyaların öd ve su ayarları yapıldıktan sonra ebru yapımına geçilir. Yalnız yapılacak ebru çeşidine göre başka durumları da gözden geçirmek gerekir. Mesela çiçekli ebru dışındaki ebruların kitrenin kıvamına bağımlılığı fazla olmamasına rağmen, çiçekli ebru yapabilmek için kitrenin kıvamının buna göre ayarlanması gerekir. Çiçekli ebru yapılan teknede hafif ebru dahil, bütün ebru çeşitleri yapılabilir. Kumlu ebru dışında bütün ebrulara boyalar tekneye bir fırça yardımıyla serpilerek başlanır. Her ebru çeşidinin kendine göre kuralları vardır.
Teknede oluşan ebru kağıda tespit edilir ve sıyrılarak tekneden çıkartılır. Kuruması için tezgahta bekletilir.

YAS: Serginizde çok değişik adlar altında ebru örnekleri var. Ebru çeşitleri konusunda neler söyleyeceksiniz?

EK: Battal Ebru, boyaların sadece fırça yardımıyla kitre üzerine serpilmesiyle oluşturulan ve biz ya da tarak gibi herhangi bir şeyle müdahale edilmeden yapılan mermer desenli ebru çeşididir. Yapılan işlem bakımından en basit ebru olmasına rağmen sonuç itibarıyla yapımı en zor ebrudur. Kumlu ebru dışında bütün ebruların yapımında ilk işlem battal ebrudur. Ebrucunun bütün ustalığı, yaptığı battal ebrulardan belli olur. Çünkü art arda atılan boyaların öd ayarları doğru yapılmazsa; ya kitre yüzeyinde boyalar arasında kalan renksiz damarlar mermer damarından daha büyük olur ki buna ebrucu dilinde “falso” denir, ya da boyalar sıyrılırken akar ve birbirine karışır. Battal ebru yan kâğıdı olarak ya da levha kenarlarında dış pervaz olarak kullanılır.
Somaki Ebru, sık damarlı somaki mermerine benzeyen bir ebrudur. Yan kâğıdı olarak ya da levha kenarlarında dış pervaz olarak kullanılır.
Neftli Battal, battal ebrunun en son atılan rengi neftli bir boyadan seçilerek yapılır. Yan kağıdı olarak ya da levha kenarlarında dış pervaz olarak kullanılır.
Serpmeli Battal, battal ebru yapıldıktan sonra, Çamlıca toprağı veya benzer bir açık renkli boya ya da neftli boyanın, fırça kavanoza iyice sıkıldıktan sonra serpilmesiyle yapılır. Yan kâğıdı olarak ya da levha kenarlarında dış pervaz olarak kullanılır.
Gelgit Ebrusu, battal ebru yapıldıktan sonra kalınca bir bizle teknenin önce bir kenarına sonra diğer kenarına paralel, bir ileri bir geri hareketler ile yapılır. Üzerine serpmeli battalda anlatıldığı gibi serpme yapılırsa daha güzel olur. Levha kenarlarında ara pervaz olarak kullanılır.
Şal Ebrusu, gelgit ebrusu yapıldıktan sonra, serpme yapmadan önce gelgit deseninin aynı kalın biz kullanılarak rastgele hareketler ile yapılır. Yan kâğıdı olarak ya da levha kenarlarında dış pervaz veya ara pervaz olarak kullanılır.
Taraklı Ebru, gelgit ebrusu yapıldıktan sonra taraklardan birisinin son yapılan gelgitin yönüne dik olarak, teknenin bir kenarından tarağın dişleri kitreye temas edecek şekilde diğer kenarına doğru çekilmesiyle yapılır. İstenirse ince bir bizle taraktan sonra şal ebrusunda yapıldığı gibi boya serbest olarak da şekillendirilebilir. Levha kenarlarında ara pervaz olarak kullanılır.
Zemin Ebrusu, aynı boyadan az ödlü, çok ödlü ve neftli olarak üç kavanoz boya hazırlanır. Bunlar kullanılarak battal ebru yapılır. Neftli boya yerine Çamlıca toprağı gibi açık renkli bir başka boya da serpilebilir.
Hatîb Ebrusu, önce zemin ebrusu yapılır. Zemin ebrusunun üzerine, 35×50 cm boyutlarında bir tekne için teknenin uzun kenarı boyunca beş, kısa kenarı boyunca da dört sıra olacak şekilde eşit aralıklarla öd ayarı hatîb ebrusuna göre yapılmış bir renk damlatılır. Damlatılan renklerin ortalarına ikinci ve daha sonra üçüncü, istenirse daha fazla sayıda renk damlatılarak iç içe halkalar elde edilir. Bu halkalara biz ile şekil verilerek yapılan hatîb ebrusunda yürek, taraklı yürek, çark-ı felek, yonca gibi hatîp desenleri yapılmaktadır. Hatîb ebruları, levha kenarlarında her bir sırası yazının bir kenarına gelecek şekilde dış pervaz, koltuklu levhalarda koltuk boşluklarında koltuk ebrusu ve yan kâğıdı olarak kullanılır.
Çiçek Ebrusu, zemin ebrusu yapıldıktan sonra, önce hazırlanan yeşil boyadan damlatılarak oluşturulan yuvarlaklara, uygun kalınlıkta bir biz kullanılarak sap şekli verilir. Daha sonra sapların uçlarına yapılacak çiçeğe uygun renk damlatılarak yine uygun kalınlıkta bizlerle bunlara çiçek şekli verilir. Yan kâğıdı olarak kullanılacak çiçekli ebrulara, cilt kapağı kaldırıldığında birisi kapak üzerine, birisi de karşısında kullanılmak üzere birbirinin aynısı iki çiçek yapılır.
Koltuk Ebrusu, hüsn-i hat levhaların koltuk tabir edilen boşluklarında kullanılmak üzere hatîp ebrusundaki her hatîb deseni yerine küçük bir çiçek yapılır.
Kumlu Ebru, ebru teknesinin sonuna doğru, suyu ve ödü az olan Lahor çividinin (başka boyalar da kullanılabilir), bir damlalık yardımıyla teknenin ortasına ya da bir kenarından ama hep aynı noktaya (veya noktalara) damlatılması suretiyle teknenin yüzeyi doldurularak yapılır. Boya çatlar ve kumlu bir hal alır. Bazen de “V” harfi şeklinde çatlaklar oluşur ki buna “kılçıklı ebru” denir. Levha kenarlarında ara pervaz olarak kullanılır.
Bülbül Yuvası, giderek küçülen damlalar halinde serpilen boyayla yapılan battal ebru üzerine, biz yardımıyla spiraller yapılır. Bu spirallerin sayısı, hatîb ebrusunda olduğu gibi uzun kenar boyunca beş, kısa kenar boyunca dört’tür. Bülbül yuvası, yan kâğıdı ya da yazı etrafında dış pervaz olarak kullanılır.
Hafif Ebru, hattatlar tarafından üzerine yazı yazılmak üzere suyu ve ödü normalden fazla boyalar kullanarak yapılan pastel renkli şal ebrusudur.
Yazılı Ebru, yazılı ebrunun mucidi Necmeddin Okyay’dır. Önceleri yazının kalıbını kesip ıslanınca kâğıdı bırakan Arap zamkı ile yapıştıran ve kâğıdı ebruladıktan sonra bu kalıbı söken Necmeddin Okyay, yazının kenarlarından taşan zamkın bulunduğu yerlerin de boya almadığını görerek mürekkep yerine zamk kullanarak yazdığı yazıları ebrulamaya başlar. Aynı zamanda devrinin en meşhur hattatlarından olan Necmeddin Okyay’ın bu şekilde yazılmış ta’lîk “Lâfza-i Celâl”i, Türk Ebru tarihindeki en ünlü yazılı ebrudur.
Hattat olmayan ebrucuların yazılı ebru yapabilmek için kullanabilecekleri en iyi yöntem ise yazının kalıbını hazırlamak ve bunu sökülebilir bir yapıştırıcıyla ebrulanacak kâğıda yapıştırmaktır.
Sergide de hemen hemen tüm ebru çeşitlerine yer vermeye çalıştım.

YAS: Siz belli bir geleneği sürdürmenin, gerçek ebrunun izini sürmenin derdindesiniz. Bize kısa ve yalın cümlelerle klasik gelenekli ebru nedir anlatır mısınız?

EK: Gelenekli Ebru Sanatı’nda, mecburiyet olmamakla beraber, kullandığı çoğu malzemeyi sanatkar kendisi temin eder, hazırlar. Sanatkar kendi malzemelerini kendisi hazırlamak prensibine ne kadar riayet ederse, o sanatkar sanatına ait sürecin içine o kadar hızlı dahil olur.
Türk ebrusunda tabii boyalar kullanılmasının en büyük nedeni, öncelikle ebru tarihi boyunca ebru sanatçılarının, boyalarını doğadan elde etme dışında bir seçeneklerinin olmaması, icazet alan çağdaş ebrucuların da ustalarını taklit etmek ve ebru kağıdını kalıcı kılmak gayesiyle aynı boyalarla ebru yapma isteğine bağlıdır.
Ustalarımız fırçalarını at kılı ve gül dalından kendileri sarmışlardır. Bizler de onlarla aynı desenleri elde edebilmek ve geleneğimizi sürdürmek için aynı şekilde fırçalarımızı at kılı ve gül dalından kendimiz sararız.

Belirli kaideler içerisinde aslını bozmadan ebru yapmaya ve bizden sonraki nesillere bunu aktarmaya çalışıyoruz. Ustalarımız gibi ebru yapmaya çalışıyoruz ki onların kullandıkları teknikler yok olmasın devam etsin ve bizler de gelecek kuşaklara aktarabilelim.

YAS: İyi bir ebrunun ortaya çıkması hangi koşullara bağlıdır desek, ne yanıt verirdiniz?

EK: Güzel bir ebrunun ortaya çıkması için birçok etmenin bir arada olması ve belli bir denge içerisinde olması gerekir. Ayarlardaki ufak değişiklikler dahi hemen ebrunuzu etkiler. Yüzey, boya ayarları, öd ayarı, fırça darbeleri, el ve hatta ruh halimizin de tam bir uyum içinde olması gerekir ki, arzu edilen güzellikte bir ebru ortaya çıkabilsin. Teknik olarak her mevsimde ebru yapılabilse de gerçek anlamda kaliteli ve ebrucuyu tatmin edecek ebrular ancak 18 – 20 derece sıcaklıkta ve % 60 bağıl nemin altında yapılabilir.

YAS: Ebru da diğer geleneksel sanatlarımızın çoğu gibi unutulma kaybolma, aslını yitirme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bir ebru sanatçısı olarak, üstelik, gelenekli ebruyu sürdüren bir sanatçı olarak kendinize nasıl bir misyon (görev) yüklüyorsunuz?

EK: Osmanlı döneminde önemli bir sanat dalı olan ebruculuk, 20. yüzyıl başlarına gelindiğinde, nerdeyse unutulma noktasına gelmiştir. Bu geleneksel sanatın yaşatılması, aslı bozulmadan korunması son derece önemlidir. Ebruyu yeniden canlandıran kimse, “çiçekli ebru” denilen ebruları yapan ebru sanatçısı Necmeddin Okyay ve onun öğrencisi Mustafa Düzgünman olmuştur. Ebruda Okyay ve Düzgünman kolunun mensubu hocalarım gibi benim de görevim, bu gelenekli sanatı bozulmadan, aslına sadık kalarak sürdürmek, gelecek kuşaklara taşımak ve sevdirmektir.

YAS: Günümüzde ebru sanatına dair neler söyleyebilirsiniz?

EK: Günümüzde gelenekli ebrunun yüklenicileri ve en çok gayret sarfederek öğrenci yetiştirenleri pek tabiidir ki, Mustafa Düzgünman öğrencileridir. Her biri Düzgünman talebesi ebruculardan olan Alparslan Babaoğlu, Fuat Başar, Sabri Mandıracı, Aydın Gülan, Serhan Aytaç, Fahri Gürel ve Timuçin Tanarslan o ebruculardır. Çok şükür ki onların çoğunun yetiştirdikleri talebeler ile gelenekli ebru sanatı, Düzgünman’dan sonraki nesillere intikal etmektedir. Günümüzde ebruya ilginin, geçmişe kıyasla çok üst seviyede olduğunu söyleyebilirim.

YAS: Türk ebru sanatının ustadan çırağa aktarılan geleneksel bir sanat dalı olduğunu biliyoruz. Ustadan çırağa intikal konusunda diyecekleriniz var mı?

EK: Gelenek dediğimiz şeyin önemli maddelerinden birisi de zaten bu usta/çırak kavramlarında yatıyor. Var olan usta çırak ilişkisinin 21. Yüzyılda bile devam ettirildiği, asırlara dayalı bir geleneği netçe gözlemleyebileceğimiz sanat dallarından birisi de Türk ebru sanatıdır. Ebrucunun ne yaptığının sırrına vakıf olması ve teknik açıdan mükemmel ebrular yapması, ancak bir ustanın yol göstermesiyle olur.

YAS: Ülkemizin de taraf olduğu “Somut Olmayan Kültürel Mirasının Korunması Sözleşmesi” kapsamında  geleneksel süsleme sanatlarımızdan biri olan “ebru”, UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesine kayıt ettirilmiş bulunmaktadır. Ayrıca, ebru sanatı Somut Olmayan Kültürel Miras Antalya İl Envanterine de geçirilen geleneksel sanatlardan arasında yer almaktadır. Sizin bu konu ile ilginiz var mı? Varsa ne düzeyde?

EK: Turizm İl Müdürlüğümüzce devam ettirilmekte olan halk kültürü ve somut olmayan kültürel miras tespit ve belgeleme çalışmaları doğrultusunda, 12 Haziran 2015 tarihinde Muratpaşa İlçesi’nde “Ebru Sanatı” konulu bir saha çalışmasına katkıda bulundum. Folklor Araştırmacısı Mahmut Davulcu tarafından yürütülen bu çalışmaya ilişkin ses ve görüntü kayıtları, ebru atölyemde gerçekleşti. Konuyla ilgili detaylara Kültür Bakanığı Antalya İl Kültür Müdürlüğü’nün internet sayfasından dileyen herkes ulaşabiliyor. Kültür Bakanlığı’mıza ait böyle bir çalışmanın içinde bulunuyor olmaktan büyük mutluluk duyduğumu da ayrıca ifade etmeliyim.

YAS: Söyleşinin sonuna yaklaşıyoruz. Ebruya dair söylemek, eklemek istediğiniz şeyler var mı?

EK: Ebru yapmak bazen çok meşakkatli bir iş haline dönüşür ve ebrucuyu çok zorlar.
Ortamın ısısı, nemi dahi tekneden çıkacak olan ebruyu etkileyecektir. Başlangıçta çok sabır ister, ilerleyen zamanlarda ise o size sabrı tâlim ettirecektir zaten. Ebruya gönül verdiyseniz teknenin oyunları sizi daha da kamçılayacaktır. Herkes bu sanatı icra edebilir yeter ki gelenekli ebru yapmaya talip olsun.
Boyalar tekneye damlatılıp şekil verilirken ve su yüzeyinde beliren desenler kağıtlara tespit edilirken her defasında adeta yeni bir kâinat kurulur. Sanatkarın yaptığı her ebru tektir ve ikinci bir defa aynının yapılması mümkün değildir. Bütünüyle biri birinin aynı olan iki insan bulmak nasıl mümkün değilse ebruların her biri de aynı benzersizliğe sahiptir.
Bir kısım ecdad, ebru yapımını küllî irade ile cüz’i iradenin izahına yerinde bir misal olarak görmüşlerdir. Siz elinizden geleni yapar, boyaları usulüne uygun olarak atarsınız (cüz’i irade), gerisi Yaratan’a kalmıştır (küllî irade). Hayatın kaynağı olan suya teslimiyetle bırakılan birkaç damla yüzeyde genişlerken artık sanatkarın iradesinden çıkarak Musavvir olanın buyruğuna girer. Acz ile boyun kesen sanatkar, cüz’i irade ile küllî irade arasındaki rabıtayı hayranlıkla temaşâ eder.
Ebru, bir nefis terbiyesidir. Belirsizliğe razı olmayı, beklemeyi ve tevekkülü öğretir. Gönlü huzur iklimiyle bezer. Ebrunun verdiği huzur, onun toprağa yakın oluşundan gelir. Mütevazî toprak renkleriyle açar gönülleri.

YAS: Bu güzel söyleşi için de ebru sanatına katkınız için de teşekkür ederiz. Sanat yolunda doludizgin ilerlemenizi, tahtınızı zirvelere kurmanızı dileriz.
EK: Sergimi ve ebru sanatını gündeme taşıdığınız için ben de bir ebrucu olarak size çok teşekkür ederim. Antalya’da gelenekli ebru adına üzerime düşen ne görev varsa yapmaya hazırım.